22 Temmuz 2014 Salı

Hikâye: Boş Not Kâğıtları


Boş Not Kâğıtları

Turgut, her sabah olduğu gibi erkenden uyandı. Kendi yattığı çekyattan kardeşi Tarık’ın yattığı çekyata doğru baktı. Tarık görünmüyordu. Hemen kalkıp battaniyenin altına baktı ve yastıktan başka bir şey olmadığını görünce telaşla bağırdı: “Tarık, neredesin?”

Sabahın beşinde nereye gitmiş olabilirdi? Annelerinin ölümünün üstünden yaklaşık üç yıl geçmişti. Bu süre içerisinde kardeşini her türlü tehlikeden uzak tutmuş ve onu hayata bağlamıştı. Şimdi ise onu göremediği için çok korkuyordu. Evin her yerine baktı fakat ne bir iz ne de bir ipucu vardı. Tarık henüz beş yaşındaydı ve büyük bir ihtimalle başı dertteydi.

Evin anahtarını, yattıkları odadaki sehpanın üstünde unutarak dışarıya çıktı. Kapıyı kapatmayı da unutmuştu. Evde değerli bir eşya bulunmadığı için bu pek de önemli değildi. Önemli olan kardeşinin nerede ve kimlerle olduğuydu. Evlerinin önündeki yokuştan aşağıya doğru var gücüyle koştu. Gözleriyle her yeri tarıyor ve sanki nereye gittiğini biliyormuş gibi amansızca ilerliyordu. Yaklaşık yarım saat koştuktan sonra durdu ve sakinleşmeye çalıştı. Bir durum değerlendirmesi yapması gerektiğini fark etti. Sakince düşünmesi gerekiyordu.

Kafasını toplamak için tekrar eve döndü. Kapıyı açmak için elini cebine attığında anahtarı almadığını fark etti. Kapı da büyük ihtimalle rüzgârın etkisiyle kendi kendine kapanmıştı. İşte tam bu sırada olduğu yere çöktü ve gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Hayatın bütün ağır yüklerini sırtında taşıyordu fakat ilk defa kendini bu kadar çaresiz hissetmişti. Turgut ile kardeşi arasında altı yaş vardı. Anneleri öldüğünde Turgut sekiz, kardeşi de iki yaşındaydı. Babaları onları terk ettiğinde ise Tarık henüz doğmamıştı.

Zaman geçtikçe daha fazla telaşlanıyordu. Polise gitti ve durumu baştan sona anlattı. Polislerden biri onunla ilgilendi ve sıcak bir çay ikram etti. “Kardeşini bulmak için elimizden geleni yapacağız” dedi. Polis memuru Bülent’in bu tavrı onu biraz olsun rahatlattı. Karakolun komiseri de olayla bizzat ilgileniyordu. Çevredeki tüm hastanelere telefon edildi ve devriye gezen gruplara haber verildi.

Turgut, polis memuru Bülent ile birlikte eve döndü. Kapının açılması için çağrılan çilingir kapıyı açtı ve içeri girdiler. O gün Tarık’ın bulunması ile ilgili herhangi bir gelişme olmadı. Polislerin yanı sıra Turgut da kardeşini aramak için tüm gün dışarıdaydı. Yorgunluk ve açlıktan bayılmak üzereyken eve geri döndü. Evde ilk defa yalnız kalacaktı. On bir yıllık hayatında hiçbir gece yalnız kalmamıştı. İçinde bulunduğu durumu ve çaresizliğini paylaşacağı kimsesi de yoktu. Kardeşini aramaya devam etmek istiyordu fakat vücudunda bunu gerçekleştirecek derman kalmamıştı. İki gün önce yapmış olduğu makarnadan yemek için tencerenin kapağını açtı. Tencerenin içinde makarna yerine bir not kâğıdı vardı.

Not kâğıdında hiçbir şey yazmıyordu. Kâğıdı buruşturdu ve tezgâhın üstündeki çöp poşetinin içine attı. O esnada çöp poşetinin içine dökülmüş olan makarnaları gördü. Makarnanın tencere yerine çöpte olması da içinde bulunduğu bu tuhaf durumu iyice tuhaf kılıyordu. Henüz hiçbir haber gelmemesi ve herhangi bir ipucu bulamamış olmak da moralini sıfırlamıştı.

Sabahın ilk saatlerinde eve iki polis geldi. Turgut ile konuşmak istiyorlardı. Kapıyı çaldılar fakat içeriden herhangi bir ses gelmedi. Bir süre kapıda bekledikten sonra durumu merkeze bildirdiler. Turgut’un kardeşini aramak için dışarıya çıkmış olabileceğini düşünerek geri döndüler.

Turgut, hiç uyumadan ve bir kâbus gibi geçirdiği bu gecenin ardından günün ilk ışıklarıyla birlikte kendini dışarı atmıştı. Kardeşini bulmak için girilmedik delik bırakmamaya ve annesinin ona bıraktığı emanete sahip çıkmaya kararlıydı. Tüm çabalarına rağmen kardeşini bulamadı ve tekrar karakola gitmek için yola koyuldu. Yorgunluk, açlık ve üzüntü onun yürüdüğü kaldırımın üstüne yığılıp kalmasına sebep oldu.

Gözünü açtığında bir hastane odasındaydı. Onunla ilgilenen hemşire, Turgut’un kendine geldiğinden emin olduktan sonra kapıda bekleyen polislere haber verdi. Turgut taburcu edildi ve polislerle birlikte hastaneden ayrıldı. Önemli bir şeyi olmadığı konusunda polisleri ikna ettikten sonra, kardeşinin kayıp olmasının tekrar ana gündem haline gelmesini sağladı.

Bu durum karşısında polisler de şaşkındı. Beş yaşında kayıp bir çocuk, on bir yaşında çaresiz bir ağabey ve boş bir not kâğıdı dışında ellerinde hiçbir şey yoktu. Turgut, şimdiye kadar başlarına gelen her şeyi en baştan itibaren polislere anlattı. Babasının onları terk edişini, annesinin ölümünü, kardeşine nasıl baktığını, geçimlerini nasıl sağladığını ve tüm bunları yaparken de okuluna nasıl devam edebildiğini. Çocukların anneleri Sevinç Hanım için üzüldüler, babaları Hayrettin Bey’den ise nefret ettiler. Hepsinin aklına kendi aileleri geldi ve onlara karşı büyük bir özlem duydular. O akşam mesaileri bittiğinde evlerine gidip eşlerine, çocuklarına sıkıca sarılmayı ihmal etmeyeceklerdi.

Tarık’ı arama çalışmaları daha da hızlandırıldı ve çevredeki insanlardan da yardım istendi. Daha çok kişinin çabası sayesinde Tarık’ın bulunabileceği ümit ediliyordu. Turgut artık evde bekliyordu. Böyle olmasını polisler istemişti elbette. Evde de zaman geçmek bilmiyordu.

Polisler, olayın üstünden tam bir hafta geçmesine rağmen henüz bir sonuca varamamışlardı. Turgut da karakola uğramıyordu artık. Belli ki o da ümidini tamamen yitirmişti. Polisler Turgut’un durumunu kontrol etmek için eve gittiler. Evde kimse yoktu. Turgut’un da başına aynı şey gelmiş olabilirdi. Gün boyunca Turgut hakkında herhangi bir haber alamadılar. Yine çilingir yardımı alarak eve girdiler ve çekyatın üstünde bir not kâğıdı daha buldular. Bu not kâğıdı da Turgut’un onlara vermiş olduğu not kâğıdı gibi boştu. Aradaki tek fark, bu seferkinin tencerenin içinde değil de çekyatın üstünde olmasıydı. Çekyatın yanındaki sehpanın üstünde ise iki adet anahtar duruyordu. Hiçbir anlam veremedikleri bu durum karşısında çaresizce evden ayrıldılar.

Herkesin içindeki tek umut, tüm bu olaylar gerçekleşirken eve herhangi bir hasar verilmemiş ve kapının zorlanmamış olmasıydı. Sanki birisi eve anahtarla girmiş ve bir hafta arayla iki çocuğu da usulca alıp götürmüştü. Evde bulunan diğer anahtar da bunu doğruluyordu. Yoksa yaklaşık beş buçuk yıl önce ailesini terk edip giden Hayrettin Bey mi çocuklarını alıp götürmüştü?
nedenir.net - structure - 22 Temmuz ‎2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Popüler Yayınlar