Boş Not Kâğıtları
Turgut,
her sabah olduğu gibi erkenden uyandı. Kendi yattığı çekyattan kardeşi Tarık’ın
yattığı çekyata doğru baktı. Tarık görünmüyordu. Hemen kalkıp battaniyenin altına baktı ve yastıktan başka bir şey
olmadığını görünce telaşla bağırdı: “Tarık, neredesin?”
Sabahın
beşinde nereye gitmiş olabilirdi? Annelerinin ölümünün üstünden yaklaşık üç yıl
geçmişti. Bu süre içerisinde kardeşini her türlü tehlikeden uzak tutmuş ve onu
hayata bağlamıştı. Şimdi ise onu göremediği için çok korkuyordu. Evin her
yerine baktı fakat ne bir iz ne de bir ipucu vardı. Tarık henüz beş yaşındaydı
ve büyük bir ihtimalle başı dertteydi.
Evin
anahtarını, yattıkları odadaki sehpanın üstünde unutarak dışarıya çıktı. Kapıyı kapatmayı da unutmuştu. Evde değerli bir eşya bulunmadığı için bu
pek de önemli değildi. Önemli olan kardeşinin nerede ve kimlerle olduğuydu. Evlerinin
önündeki yokuştan aşağıya doğru var gücüyle koştu. Gözleriyle her yeri tarıyor
ve sanki nereye gittiğini biliyormuş gibi amansızca ilerliyordu. Yaklaşık yarım
saat koştuktan sonra durdu ve sakinleşmeye çalıştı. Bir durum değerlendirmesi
yapması gerektiğini fark etti. Sakince düşünmesi gerekiyordu.
Kafasını
toplamak için tekrar eve döndü. Kapıyı açmak için elini cebine attığında
anahtarı almadığını fark etti. Kapı da büyük ihtimalle rüzgârın etkisiyle kendi
kendine kapanmıştı. İşte tam bu sırada olduğu yere çöktü ve gözlerinden yaşlar
süzülmeye başladı. Hayatın bütün ağır yüklerini sırtında taşıyordu fakat ilk
defa kendini bu kadar çaresiz hissetmişti. Turgut ile kardeşi arasında altı yaş
vardı. Anneleri öldüğünde Turgut sekiz, kardeşi de iki yaşındaydı. Babaları
onları terk ettiğinde ise Tarık henüz doğmamıştı.
Zaman
geçtikçe daha fazla telaşlanıyordu. Polise gitti ve durumu baştan sona anlattı.
Polislerden biri onunla ilgilendi ve sıcak bir çay ikram etti. “Kardeşini
bulmak için elimizden geleni yapacağız” dedi. Polis memuru Bülent’in bu tavrı
onu biraz olsun rahatlattı. Karakolun komiseri de olayla bizzat ilgileniyordu.
Çevredeki tüm hastanelere telefon edildi ve devriye gezen gruplara haber
verildi.
Turgut,
polis memuru Bülent ile birlikte eve döndü. Kapının açılması için çağrılan
çilingir kapıyı açtı ve içeri girdiler. O gün Tarık’ın bulunması ile ilgili herhangi
bir gelişme olmadı. Polislerin yanı sıra Turgut da kardeşini aramak için tüm
gün dışarıdaydı. Yorgunluk ve açlıktan bayılmak üzereyken eve geri döndü. Evde
ilk defa yalnız kalacaktı. On bir yıllık hayatında hiçbir gece yalnız
kalmamıştı. İçinde bulunduğu durumu ve çaresizliğini paylaşacağı kimsesi de
yoktu. Kardeşini aramaya devam etmek istiyordu fakat vücudunda bunu
gerçekleştirecek derman kalmamıştı. İki gün önce yapmış olduğu makarnadan yemek için
tencerenin kapağını açtı. Tencerenin içinde makarna yerine bir not
kâğıdı vardı.
Not
kâğıdında hiçbir şey yazmıyordu. Kâğıdı buruşturdu ve tezgâhın üstündeki çöp
poşetinin içine attı. O esnada çöp poşetinin içine dökülmüş
olan makarnaları gördü. Makarnanın tencere yerine çöpte olması da içinde
bulunduğu bu tuhaf durumu iyice tuhaf kılıyordu. Henüz hiçbir haber gelmemesi
ve herhangi bir ipucu bulamamış olmak da moralini sıfırlamıştı.
Sabahın
ilk saatlerinde eve iki polis geldi. Turgut ile konuşmak istiyorlardı. Kapıyı
çaldılar fakat içeriden herhangi bir ses gelmedi. Bir süre kapıda bekledikten
sonra durumu merkeze bildirdiler. Turgut’un kardeşini aramak için dışarıya
çıkmış olabileceğini düşünerek geri döndüler.
Turgut, hiç uyumadan ve bir kâbus gibi geçirdiği bu
gecenin ardından günün ilk ışıklarıyla birlikte kendini dışarı atmıştı. Kardeşini
bulmak için girilmedik delik bırakmamaya ve annesinin ona bıraktığı emanete
sahip çıkmaya kararlıydı. Tüm çabalarına rağmen kardeşini bulamadı ve tekrar
karakola gitmek için yola koyuldu. Yorgunluk, açlık ve üzüntü onun yürüdüğü kaldırımın
üstüne yığılıp kalmasına sebep oldu.
Gözünü
açtığında bir hastane odasındaydı. Onunla ilgilenen hemşire, Turgut’un kendine
geldiğinden emin olduktan sonra kapıda bekleyen polislere haber verdi. Turgut
taburcu edildi ve polislerle birlikte hastaneden ayrıldı. Önemli bir şeyi olmadığı
konusunda polisleri ikna ettikten sonra, kardeşinin kayıp olmasının tekrar
ana gündem haline gelmesini sağladı.
Bu
durum karşısında polisler de şaşkındı. Beş yaşında kayıp bir çocuk, on bir
yaşında çaresiz bir ağabey ve boş bir not kâğıdı dışında ellerinde hiçbir şey
yoktu. Turgut, şimdiye kadar başlarına gelen her şeyi en baştan itibaren
polislere anlattı. Babasının onları terk edişini, annesinin ölümünü, kardeşine
nasıl baktığını, geçimlerini nasıl sağladığını ve tüm bunları yaparken de
okuluna nasıl devam edebildiğini. Çocukların anneleri Sevinç Hanım
için üzüldüler, babaları Hayrettin Bey’den ise nefret ettiler. Hepsinin aklına
kendi aileleri geldi ve onlara karşı büyük bir özlem duydular. O akşam
mesaileri bittiğinde evlerine gidip eşlerine, çocuklarına sıkıca sarılmayı ihmal
etmeyeceklerdi.
Tarık’ı
arama çalışmaları daha da hızlandırıldı ve çevredeki insanlardan da yardım istendi. Daha çok kişinin çabası sayesinde Tarık’ın
bulunabileceği ümit ediliyordu. Turgut artık evde bekliyordu. Böyle olmasını
polisler istemişti elbette. Evde de zaman geçmek bilmiyordu.
Polisler,
olayın üstünden tam bir hafta geçmesine rağmen henüz bir sonuca varamamışlardı.
Turgut da karakola uğramıyordu artık. Belli ki o da ümidini tamamen yitirmişti.
Polisler Turgut’un durumunu kontrol etmek için eve gittiler. Evde kimse yoktu.
Turgut’un da başına aynı şey gelmiş olabilirdi. Gün boyunca Turgut hakkında herhangi bir haber alamadılar. Yine çilingir yardımı alarak eve girdiler ve çekyatın üstünde bir not kâğıdı daha buldular. Bu
not kâğıdı da Turgut’un onlara vermiş olduğu not kâğıdı gibi boştu. Aradaki tek
fark, bu seferkinin tencerenin içinde değil de çekyatın üstünde olmasıydı.
Çekyatın yanındaki sehpanın üstünde ise iki adet anahtar duruyordu. Hiçbir
anlam veremedikleri bu durum karşısında çaresizce evden ayrıldılar.
Herkesin
içindeki tek umut, tüm bu olaylar gerçekleşirken eve herhangi bir hasar
verilmemiş ve kapının zorlanmamış olmasıydı. Sanki birisi eve anahtarla girmiş
ve bir hafta arayla iki çocuğu da usulca alıp götürmüştü. Evde bulunan diğer
anahtar da bunu doğruluyordu. Yoksa yaklaşık beş buçuk yıl
önce ailesini terk edip giden Hayrettin Bey mi çocuklarını alıp götürmüştü?
nedenir.net - structure - 22 Temmuz 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder